Kur'an'a gore Kur'an'in anlami
“Ramazan ayı ki, Kur’an onda indirilmiştir; insanlara yol gösterici, hidayeti, hidayetten beyyineler ve doğruyla yanlışı ayırtedici olarak (= huden linnasi ve beyyinatin minel huda vel furkan) ...” (Bakara 2/185)
“[Bu] Kur’an’ı karşılıklı incelemiyorlar mı (= efe la yetedebberunel kur’an)? Eğer o, Allah’dan başkası tarafından [indirilmiş] olsaydı, onda çok çelişkiler bulurlardı (= ihtilafen kesiyra).” (Nisa 4/82)
“Ey iman edenler, açıklandığı zaman hoşunuza gitmeyecek [şeyleri] sormayın; eğer Kur’an indirilirken onları sorarsanız, size açıklanır; halbuki Allah, onlardan geçmiştir; Allah bağışlayandır, halimdir.” (Maide 5/101)
“Sana da … bu kitabı [Kur’an’ı] gerçeklik olarak indirdik (= ve enzelna ileykel kitabe bil hakk) …” (Maide 5/48)
“... De ki: ... bu Kur’an bana vahyolundu ki, onunla sizi ve ulaştığı herkesi uyarayım ...” (En’am 6/19)
“Kur’an okunduğu zaman onu dinleyin (= ve iza kuriyel kur’anu festemi’u lehu) ve susun ki size rahmet edilsin.” (A’raf 7/204)
“Allah, mü’minlerden canlarını ve mallarını cennet kendilerinin olmak üzere satın almıştır; Allah yolunda savaşırlar, öldürür ve öldürülürler; bu Allah’ın Tevrat’ta, İncil’de ve Kur’an’da [üstlendiği] gerçek vaadidir; kim Allah’tan daha fazla ahdine vefa eder? ...” (Tevbe 9/111)
“Onlara açık ayetlerimiz okunduğu zaman Bizimle buluşmayı ummayanlar: Bundan başka bir Kur’an getir veya bunu değiştir’ dediler; ... “ (Yunus 10/15)
“Bu Kur’an, Allah’dan başkası tarafından uydurulacak [bir şey] değildir; o ancak kendinden öncekinin tasdiki ve Kitab’ın tafsilidir; onda olasılık yoktur, o alemlerin Rabbindendir.” (Yunus 10/37)
“Hangi meşguliyette bulunsan (= ve ma tekunu fi şe’nin), Kur’an’dan ne okusan, ve siz ne iş yapsanız (= ve la ta’melune min amelin), Biz içine daldığınızda üzerinizde şahidiz; ne yerde ne gökte zerre ağırlığınca birşey (= miskali zerretin) Rabbinin dikkatinden kaçmaz (= ve ma ya’zubu an rabbike), ne zerreden daha küçük, ne de ondan daha büyük (= asgaru min zalike ve la ekbere); bunların hepsi apaçık bir kitaptadır (= illa fi kitabin mübiyn).” (Yunus 10/61)
“Biz onu arapça bir Kur’an [olarak] indirdik, akledersiniz diye.” (Yusuf 12/2)
“Biz bu Kur’an’ı vahyetmekle sana kıssaların en güzelini anlatıyoruz; sen daha önce bunlardan habersizdin.” (Yusuf 12/3)
“Bu öyle bir Kur’an olsaydı da, kendisiyle dağlar yürütülseydi (= süyyiret bihil cibal), veya onunla arz parçalansaydı (= kutti’at bihil ard), yahut onunla ölüler konuşturulsaydı! Hayır, bütün emrler Allah’a aittir (= ve lillahil emru cemi’an) …” (Ra’d 13/31)
“Elif-Lam-Ra, bunlar o Kitab’ın ve apaçık bir Kur’an’ın ayetleridir.” (Hicr 15/1)
“Andolsun Biz sana ikililerden yedi ve bu büyük Kur’an’ı verdik.” (Hicr 15/87)
“Onlar Kur’an’ı bölük bölük ettiler.” (Hicr 15/91) “… sana bu Kitab’ı, herşeyi beyan edici ve müslümanlara yol gösterici, rahmet ve müjdeci olarak indirdik (= ve nezzelna aleykel kitabi tibyanen li külli şey’in ve hüden ve rahmeten ve büşra lil müslimin).” (Nahl 16/89)
“Kur’an okuduğun zaman kovulmuş Şeytan’dan Allah’a sığın.” (Nahl 16/98)
“Muhakkak ki bu Kur’an en doğruya iletir ve iyi ameller yapan mü’minlere büyük bir ecir olduğunu müjdeler.” (İsra 17/9)
“Biz, Kur’an’da [meselleri] tasrif ettik ki düşünüp anlasınlar (= ve lekad sarrafna fi hazal kur’ani li yezzekkeru); fakat bu sadece onların kaçışlarını arttırıyor.” (İsra 17/41)
“Kur’an okuduğun zaman seninle ahirete inanmayanların arasına gizli bir perde çekeriz.” (İsra 17/45)
“Kalplerine onu anlamalarına engel olacak kabuklar, kulaklarına da bir ağırlık koyarız; Kur’an’da yalnız Rabbini andığın zaman arkalarına dönüp kaçarlar.” (İsra 17/46)
“... sana gösterdiğimiz rüyayı ve Kur’an’da lanetlenmiş ağacı insanları sınama [aracı] yaptık ...” (İsra 17/60)
“… sabahın Kur’an’ını da unutma, çünkü sabahın Kur’an’ı görülmeye değerdir.” (İsra 17/78) “Biz Kur’an’dan mü’minlere şifa olanı indiriyoruz; fakat o, zalimlerin ancak ziyanını arttırır.” (İsra 17/82)
“De ki; yemin olsun, eğer insan ve cinler bu Kur’an’ın bir benzerini getirmek üzere toplansalar ve [bu iş için] birbirlerine yardımcı olsalar, yine onun bir benzerini getiremeyeceklerdir.” (İsra 17/88)
“Andolsun Biz bu Kur’an’da her çeşit misali insanlar için tasrif ettik, ama insanların çoğu inkarda direttiler.” (İsra 17/89)
[Bu ayete geçen “sarrafna” (= tasrif etmek) kelimesi, “çeşitli yönleriyle anlatmak” manasına geliyor.]
“Biz, bu Kur’an’da insanlar için her misali iyice açıkladık (= ve le kad sarrafna); insan ise birçok şeyde cedelcidir (= ve kanel insanu eksere şey’in cedela).” (Kehf 18/54)
“Biz bu Kur’an’ı sana güçlük çekmen için indirmedik.” (Ta-Ha 20/2) “Gerçek hükümdar olan Allah yücedir (= fe teal-allahu-l melikül hakk); Kur’an sana vahyedilirken, vahiy bitmeden önce acele etme ve ‘Rabbim, benim ilmimi arttır’ de (= ve kul rabbi zid ni ilma).” (Ta-Ha 20/114)
“Ve kendilerine ilm verilmiş olanlar da onun [Kur’an’ın], Rabbinden [gelen] gerçek olduğunu bilsinler de ona inansınlar (= ve li ya’lemenn ellezine utul ilme ennehül hakku min rabbike); böylece kalpleri ona saygı duysun; Allah, inananları mutlaka doğru yola iletir.” (Hac 22/54)
“İnkar edenler ise, ansızın o Saat kendilerine gelinceye, yahut o hayırsız günün azabı kendilerine gelinceye kadar ondan [Kur’an’dan] bir kuşku (= fi miryetin) içinde olacaktır.” (Hac 22/55)
“Onlar o sözü [Kur’an’ı] incelemediler mi? (= efe lem yeddebberul kavle) …” (Mü’minun 23/68)
“De ki: Onu [Kur’an’ı] göklerdeki ve yerdeki sırları bilen indirdi; O çok bağışlayan, çok esirgeyendir. (= kul enzelehu ellezi ya’lemu-s sirra fi-s semavati vel ard).” (Furkan 25/6)
“[O gün] resul de: ‘Ya Rabbi, ulusum bu Kur’anı terkedip gittiler (= ve kaler rasulu ya rabbi inne kavmi ittehazu haazel kur’ane mehcura).” (Furkan 25/30)
“Ve o kafirler: ‘Kur’an ona bir defada indirilmeli değil miydi,’ dediler …” (Furkan 25/32)
“Ta-Sin; bunlar Kur’an’ın ve apaçık bir Kitab’ın ayetleridir.” (Neml 27/1)
“Muhakkak bu Kur’an sana hakim ve bilen [Allah’ın] katından verilmektedir.” (Neml 27/6)
“Bu Kur’an, İsrail oğullarına ayrılığa düştükleri [şeylerin] birçoğunu anlatıyor.” (Neml 27/76)
“Ve Kur’an okumam [emredildi]; artık kim yolu bulursa (= fe men ihteda) kendi yararına yolu bulmuş olur; kim de saparsa de ki: Ben ancak uyarıcılardanım.” (Neml 27/92)
“Kur’an’ı senik üzerine farz kılan elbette seni varılacak yere döndürecektir; ...” (Neml 28/85)
“Andolsun Biz bu Kur’an’da insanlara her çeşit misali tasrif ettik; ...” (Rum 30/58)
“… O [Kur’an], Rabbinden gelen gerçektir (= huvel hakku min rabbike) …” (Secde 32/3)
“İnkar edenler dedi ki: ‘Biz ne bu Kur’an’a, ne de bundan öncekilere inanırız.’ Sen o zalimleri Rablerinin huzurunda tutuklanmış, birbirlerine dönüp söz atarlarken bir görsen; ...” (Sebe 34/31)
“Hikmetli Kur’an’a andolsun.” (Ya-Sin 36/2)
“Biz ona şiir öğretmedik; ona yakışmaz da; o sadece bir öğüt ve apaçık bir Kur’an’dır.” (Ya-Sin 36/69)
“Sad, ve şanlı Kur’an’a andolsun ki.” (Sad 38/1)
“Sana [bu] mübarek Kitabı indirdik, ayetlerini incelesinler (= li yeddebberu ayatihi) ve sağduyu sahipleri öğüt alsınlar (= ve li yezzekkeru ulil elbab).” (Sad 38/29)
“De ki: o [Kur’an] azim bir haberdir (= kul hüve nebeün azim). Siz ise ondan yüz çeviriyorsunuz. Yüceler Meclisi tartışırlarken [aralarında] neler geçtiğine dair bir bilgim yoktu (= ma kane liye min ilmin bil meleil a’la iz yahtesimun). Ben ancak bir uyarıcı olduğum için bu bilgi bana vahyediliyor.” (Sad 38/67-70)
“Andolsun Biz insanlar için bu Kur’anda her misali vurguladık, karşılıklı öğüt alsınlar diye (= ve lekad darabna linnasi fi hazal kur’ani min külli meselin leallehüm yetezekkerun).” (Zümer 39/27)
“İnkar edenler dediler ki: ‘Bu Kur’an’ı dinlemeyin, gürültü yapın, belki ona galip gelirsiniz.” (Fussilet 41/26)
“Onlar kendilerine gelen Kur’an’ı inkar ettiler; halbuki o öyle eşsiz bir kitaptır ki.” (Fussilet 41/41)
“Ne önünden, ne arkasından onu boşa çıkaracak bir söz gelmez; çünkü o, hüküm ve hikmet sahibi çok övülen [Allah] tarafından indirilmiştir.” (Fussilet 41/42)
“Biz onlara afakda ve kendi nefislerinde ayetlerimizi göstereceğiz ki onun [Kur’an’ın] hakk olduğu iyice belli olsun; Rabbinin herşeye şahid olması yetmez mi?” (Fussilet 41/53)
“Biz, akledesiniz diye onu arapça bir Kur’an yaptık (= inna cealnahu kur’anen arabiyyen le alleküm ta’kılun).” (Zuhruf 43/3)
“O [Kur’an], katımızda bulunan ana Kitaptadır; yücedir, hikmetlidir (= ve innehu fi ummil kitabi ledeyna le aliyyün hakim).” (Zuhruf 43/4)
( 43/31)
“O [Kur’an veya İsa], muhakkak Saat’in [geleceğinin] bir bilgisidir (= ve innehu le ‘ilmün lis saati); ondan [Saat’in geleceğinden hiç kuşkunuz olmasın (= fe la temterune bi ha), bana uyun, doğru yol budur.” (Zuhruf 43/61)
[Bu ayette işaret edilen İsa (a.s.) olmalı, çünkü diğer ayetlerde Kur’an hakkında ‘mirye’ kelimesi değiş ‘şekk’ kelimesi kullanılıyor.]
( 46/29)
“Kur’an’ı karşılıklı incelemiyorlar mı? (= efela yetedebberunel kur’ane), yoksa kalpler üzerinde kilitleri (= akfaluha) mi var? (Muhammed 47/24)
( 50/1)
( 50/45)
“Şimdi siz bu söze [Kur’ana] mı hayret ediyorsunuz?” (Necm 53/59)
( 54/17)
( 54/22)
“Andolsun Biz Kur’an’ı öğüt alınması için kolaylaştırdık, öğüt alan yok mudur?” (Kamer 54/32)
( 54/40)
( 55/2)
“Yıldızların yerlerine yemin ederim (= fe la uksimu bi mevakı’in nücum).” (Vakı’a 56/75)“Bilirseniz, bu büyük bir yemindir (= ve innehu le kasemun lev ta’lemune aziym). (Vakı’a 56/76)“O elbette kerim [kıymetli, güzel] bir kur’andır (= innehu le kur’anun keriym).” (Vakı’a 56/77)“Saklı bir kitapta (= fi kitabin meknun).” (Vakı’a 56/78)
“Biz bu Kur’an’ı bir dağ üzerine indirmiş olsaydık, onu Allah korkusundan parçalanmış görürdün.” (Haşr 59/21)
( 73/4)
“… Kur’an’dan kolayınıza geleni okuyun …” (Müzzemmil 73/20)
( 76/23)
“O [Kur’an] alemlere öğüttür.” (Tekvir 81/27)
( 84/21)
( 85/21)
Kur’anen
( 12/2)
( 13/31)
( 17/107)
( 20/113)
( 39/28)
( 41/3)
( 41/44)
( 42/7)
( 43/3)
( 72/1)
Kur’anehu
( 75/17)
( 75/18)
Kitab
“Hiçbir beşere yakışmaz ki (= ma kane li beşerin), Allah ona Kitab, hüküm ve nebiylik versin de, sonra o da insanlara: ‘Allah’ı bırakıp bana kulluk edin,’ desin; ancak öğrettiğiniz Kitab ve tedris ettiğiniz gereğince Rabba halis kullar olun.” (Al-i İmran 3/79)
“… gerçekten size Allah’dan bir nur ve açık bir kitap gelmiştir (= kad caeküm minallahi nuran ve kitabun mubiyn).” (Maide 5/15)
“Sana da … bu kitabı [Kur’an’ı] gerçeklik olarak indirdik (= ve enzelna ileykel kitabe bil hakk) …” (Maide 5/48)
“Yeryüzünde yürüyen hiçbir hayvan ve iki kanadı ile uçan bir [kuş] yoktur ki sizin gibi bir ümmet olmasın; Biz, Kitap’ta hiçbir şeyi eksik bırakmadık (= ma farratna fil kitabi min şey’in); sonra Rablerine toplanacaklardır [haşr edileceklerdir].” (En’am 6/38)
“Gaybın anahtarları O’nun yanındadır (= ve indehu mefatihul gayb); O’ndan başkası onu [gaybı] bilmez; O, karada ve denizde olan herşeyi (= ma fil berri vel bahr) bilir; düşen bir yaprak yoktur ki onu bilmesin; yerin karanlıkları içinde gömülü tane, yaş ve kuru hiçbir şey yoktur ki apaçık bir kitapta olmasın.” (En’am 6/59)
“Hangi meşguliyette bulunsan (= ve ma tekunu fi şe’nin), Kur’an’dan ne okusan, ve siz ne iş yapsanız (= ve la ta’melune min amelin), Biz içine daldığınızda üzerinizde şahidiz; ne yerde ne gökte zerre ağırlığınca birşey (= miskali zerretin) Rabbinin dikkatinden kaçmaz (= ve ma ya’zubu an rabbike), ne zerreden daha küçük, ne de ondan daha büyük (= asgaru min zalike ve la ekbere); bunların hepsi apaçık bir kitaptadır (= illa fi kitabin mübiyn).” (Yunus 10/61)
“Biz hiçbir kenti yok etmedik ki onun mutlaka bilinen bir yazısı olmasın (= illa ve leha kitabun ma’alum).” (Hicr 15/4)
“… sana bu Kitab’ı, herşeyi beyan edici ve müslümanlara yol gösterici, rahmet ve müjdeci olarak indirdik (= ve nezzelna aleykel kitabi tibyanen li külli şey’in ve hüden ve rahmeten ve büşra lil müslimin).” (Nahl 16/89)
“De ki: Mü’minlere sebat vermek ve müslümanlara yol gösterici ve müjde olmak üzere onu Ruh-ul Kudüs, Rabbinden gerçek olarak indirdi (= kul nezzelehu ruhul kudusi min rabbike bil hakk).” (Nahl 16/102)
“Kitap’ta İsrail oğullarına şu hükmü verdik: Siz o ülkede (= fil ardi) iki kere bozgunculuk yapacaksınız ve çok kibirleneceksiniz.” (İsra 17/4)
“Hiçbir şehir [halkı] yoktur (= ve in min karyetin) ki kıyamet gününden önce Biz onu helak etmeyelim veya şiddetli bir azap ile azaplandırmayalım; bu, Kitap’ta yazılıdır (= kane zalike fil kitabi mestura).” (İsra 17/58)
“İnsanlardan kimi de [vardır ki] ne bir bilgiye, ne bir delile, ne de aydınlatıcı bir kitaba dayanmaksızın Allah hakkında mücadele eder.” (Hac 22/8)
“Bilmez misin ki Allah, gökte ve yerde ne varsa [hepsini] bilir (= elem ta’lem ennallahe ya’lemu ma fis semai vel ard); bunların hepsi bir kitaptadır (= inne zalike fi kitabin); bu Allah’a göre kolaydır.” (Hac 22/70)
“… ve katımızda gerçeği konuşan bir kitap vardır (= ve ledeyna kitabun yentiku bil hakk) …” (Mü’minun 23/62)
“Yanında Kitap’tan bir ilm bulunan kimse de: ‘Sen bakışlarını kendine döndürmeden [bilincine kavuşmadan / kendine gelmeden] ben sana onu [tahtı] getirebilirim,’ dedi (= kalellezine indehu ‘ilmun minel kitab ene atiyke bihi kable en yertedde ileyke tarfuke).” (Neml 27/40)
“Gökte ve yerde gizli hiçbir şey yoktur ki, apaçık bir kitapta olmasın (= ve ma min gaibetin fis semai ve la fil ardi illa fi kitabin mübin).” (Neml 27/75)
“İnkar edenler: ‘O Saat bize gelmez’ dediler. De ki: Hayır, gaybı bilen Rabbime yemin ederim ki o [Saat] size mutlaka gelecektir. Göklerde ve yerde zerre ağırlığınca birşey O’ndan gizli kalmaz; ne bundan küçük, ne de bundan büyük hiçbirşey yoktur ki apaçık bir kitapta olmasın (= la ya’zubu anhu miskalu zerretin fis semavati vela fil ardı ve la asgaru min zalike ve la ekberu illa fi kitabin mübiyn).” (Sebe 34/3)
“Allah sizi önce topraktan, sonra bir nutfeden yarattı (= vallahu haleka küm min türabin sümme min nutfetin); sonra sizi çiftler yaptı; bir dişinin hamile kalması ve doğurması hep O’nun bilgisi iledir (= bi ‘ilmihi); bir ömür sahibine ömür verilmesi de, ömrünün kısaltılması da mutlaka bir kitaptadır; şüphesiz bu Allah’a göre kolaydır.” (Fatır 35/11)
“Kitap’tan sana vahyettiğimiz, kendisinden öncekini doğrulayan gerçektir (= hüvel hakku); Allah, kullarından haberdar olandır, görendir (= innallahe bi ibadihi habiyrun basiyr).” (Fatır 35/31)
“De ki: Allah’dan başka yalvardığınız şu tanrılarınızı gördünüz mü; gösterin bana onlar yerden (= min el ard) hangi şeyi yarattılar? Yoksa onların göklerde [Allah’a] ortakları mı var? Yoksa Biz onlara bir kitap vermişiz de ondan bir delil üzerinde mi bulunuyorlar? Hayır, o zalimler birbirlerine aldatmadan başka birşey vaad etmiyorlar.” (Fatır 35/40)
“Sana [bu] mübarek kitabı indirdik, ayetlerini incelesinler (= li yeddebberu ayatihi) ve sağduyu sahipleri öğüt alsınlar (= ve li yezzekkeru ulil elbab).” (Sad 38/29)
“Biz bu Kitab’ı sana hakk olarak indirdik (= inna enzelna ileykel kitabe bil hakk); sen dini yalnız Allah’a halis kılarak O’na kulluk et.” (Zümer 39/2)
“Yer Rabbinin nuruyla parıldamış (= ve eşrefetil ardu bi nuri rabbiha), Kitap ortaya konmuş, peygamberler ve şahitler getirilmiş ve aralarında adaletle hükmedilmiştir; onlara asla haksızlık edilmez.” (Zümer 39/69)
“İşte sana da böyle emrimizden bir ruh vahyettik (= ve kezalike evhayna ileyke ruhan min emrina); sen Kitap nedir, iman nedir bilmezdin; fakat Biz onu kullarımızdan dilediğimizi doğru yola ilettiğimiz bir nur yaptık; muhakkak ki sen doğru yola götürüyorsun.” (Şura 42/52)
“Apaçık Kitab’a andolsun ki” (Zuhruf 43/2)
“O [Kur’an], katımızda bulunan ana kitaptadır; yücedir, hikmetlidir (= ve innehu fi ummil kitabi ledeyna le aliyyün hakim).” (Zuhruf 43/4)
“… yanımızda herşeyin kayıtlı olduğu bir kitap vardır (= ve indena kitabin hafiyz).” (Kaf 50/4)
“Şimdi sizin kafirleriniz ötekilerden daha mı hayırlı, yoksa kitaplarda sizin için bir beraet mi var?” (Kamer 54/43)
“Saklı bir kitapta (= fi kitabin meknun).” (Vakı’a 56/78)
“Ne arzda, ne de kendi nefslerinizde isabet eden bir musibet yoktur ki biz onu oldurmadan önce bir kitapta yazılmış olmasın (= illa fi kitabin min kabli en nebre-eha); doğrusu bu, Allah’a göre kolaydır.” (Hadid 57/22)
“Andolsun Biz, elçilerimizi açık delillerle gönderdik (= le kad erselna rusulena bil beyyinati) ve onlarla beraber Kitab’ı ve mizanı indirdik, insanlara insafı ikame etsinler; insanlara insafı ikame etsinler (= ve enzelna me’ahümül kitabe vel mizane li yekume-n nasü bil kıst); ve demiri indirdik ki onda şiddetli bir karşı koyma gücü vardır (= ve enzelnel hadide fihi be’sün şediydün); ve insanlara faydalar vardır; kim Allah’a ve rasulüne gayb ile [görmediği halde] yardım edecek, bilsin diye (= ve li ya’lemallahu men yensuruhu ve rasuluhu bil gayb); Allah muhakkak kuvvetlidir, azizdir.” (Hadid 57/25)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder